Mustafa Akaydın’ı tanıyan bilir…
Ben de çok iyi tanıdığını sanırdım.
Ama, eksik tanımışım.
Başarısız bir belediye başkanı olduğunu herkes gibi ben de biliyordum. Çok iyi bir provokatör olduğunu ise CHP İl Kongresi’nin yapıldığı pazar günü öğrendim.
O gün akşam saatlerinde kongre salonuna uğradım. Sabah arbede çıkmış, benim gittiğim saatlerde ise ortalık durulmuş, kulis faaliyetleri olanca hızıyla devam ediyordu.
Bazı gazeteci arkadaşlar ile dışarıda sohbet ederken, kongre salonuna geldi Mustafa Akaydın…
5 yıl büyükşehir belediye başkanlığı yapmış biri, salonun bulunduğu alana geliyor, kimse tınmıyor, umursamıyordu...
İnanın şaşırmadım.
Elini uzatmasa, kimsenin elini sıkacağı da yoktu…
Salona girdiği ile çıktığı bir oldu.
Kapının girişinde gazeteci arkadaşlar ile sohbet ederken yanımıza geldi.
Bana, ‘Korkarım afiyettesiniz Dursun bey’ dedi.
Nefret doluydu sözleri…
Seçimi kaybetmesinin kinini üzerinden atamamıştı.
Hala hırsını çıkaracak birini arıyordu.
‘Neden böyle diyorsunuz?’ dedim. Cevabı şu oldu; ‘Bunu bir tek senin için kullanıyorum’…
Sonra provokatör yüzünü iyice göstermeye başladı.
Gazeteci arkadaşlara ve orada bulunan CHP’lilere dönüp, ‘Dursun Gündoğdu, Menderes Türel’in çok iyi arkadaşıdır’ dedi.
Buna uyan, ‘Dam üstünde saksağan’ diye bir deyim vardır. Aynı o misal… CHP kongresinde bir gazeteciye en son söylenecek şeydi bu söz…
Sonra aynı cümleyi ikinci kez tekrarladı; ‘Gerçekten Dursun Gündoğdu, Menderes Türel’in arkadaşıdır’ dedi.
Belli ki, beni veya oradan birilerini bana karşı kışkırtmak, ortalığı karıştırmak istiyordu.
Tek amacı buydu…
Her kötü siyasetçi gibi, bu tür çirkin siyasetten hoşlanıyordu.
Kendisini siyasete sokan, belediye başkanı yapan Deniz Baykal’a söylediklerini hatırlarsanız, böyle bir insanın ortalığa saçtığı milyonlarca nefret virüsünden benimde nasibimi almamı doğal karşılarsınız.
Belediye başkanlığının ilk günleri, ‘Ben siyasetten anlamam’ diyordu, sonra kendisini siyasetin tanrısı olarak gördü.
Oysa, benim gözümde o artık provokatörün tanrısıdır…
Neyse, bana o lafı ettikten sonra, ona sadece, ‘Ne olmuş Menderes Türel’in arkadaşıysam?.. Bir sakıncası mı var?.. Menderes Türel benim meslektaşım. Bir meslektaşımla arkadaş olmamın ne sakıncası var’ dedim.
Benden, ‘Menderes Türel’i sevmem, vallahi, billahi arkadaşım da değil’ sözünü duyacağını sandı ama beklediği olmadı. Oradan kendisine ekmek çıkmayacağını görünce de çekip gitti.
Laf tam ağzıma geldi, sustum:
Aslında ona, ‘Senin gibi Fettullah Gülen’in dostu olmak ve ondan bir kahve daveti almak için çırpınacağıma, bozkurt işareti yapıp MHP’lilerden oy devşirmek için takla atacağıma, Menderes Türel’in arkadaşı olmak çok daha onurludur’ diyecektim sustum.
Kongre kavgayla başladı, kavgayla bitmesin istedim, yutkundum.
Devrim Kök ile bir olup büyükşehirin anahtarını Menderes Türel’e armağan eden, provokatörün tanrısı bu zat-ı muhterem değil de benim sanki…
O kadar pişkinki, CHP’yi bu hallere düşürmesine rağmen, hala saygı, sevgi bekliyor. Ve, hala siyaset yapacağım diye uğraşıyor.
Ona buna laf atıp gündemde kalmak istiyor.
Tıpkı bana kongre günü yaptığı gibi…
Hadi yine iyisin…
Ben bu tuzağa bir kere düştüm ve bu yazıyı yazıp adından bahsettim.
Artık sen benim gözümde siyasi bir meftasın…