Türkiye'de ilk yüz ve çift kol ile dünyada ilk rahim naklini gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan, Türkiye'de araştırma çalışmalarının yapılabileceği laboratuvarların yetersizliğinden yakındı. Prof. Dr. Özkan, “Mesela biz, kompozit doku naklini yapabiliyorsak bunun ilaçları zamanında bir yerlerde bulunmuş, bu ameliyatları birileri daha önce yapmış ve biz bunların üzerinden götürmüşüz. Değişik teknikler buluyoruz biz de ama biz, 'Başkalarının yaptığı ameliyatları burada yapalım' demişiz. Mesela kullanılan ilaçların hiçbirini burada üretmemişiz" diye konuştu.
Kemik iliği, kök hücre, doku ve karaciğer hücrelerini üretme çalışmalarının yapılacağı yerlerin laboratuvarlar olduğunu belirten Özkan, “Yurt dışına gittiğimizde 'Türkiye çok iyi' diyorlar; ama neden bahsediyorlar? Yapılan karaciğer nakli, böbrek nakli sayısından bahsediyor. 'O karaciğer nakliyle ilgili şu yöntemi bulmuşsunuz' denilen şey, var elbette; ama çok az. Kol naklini yapıyoruz; ama dünyadan farklı ne yapıyoruz? Hiçbir şey yapmıyoruz. Dünyada insanlar, yemek borusu, mesane üretmeye çalışıyor. Bizim burada bunun çok daha ötesini yapmamız lazım" dedi.
'UZUN DÖNEMLİ DÜŞÜNEMİYORUZ'
Araştırma laboratuvarlarının kurulmasının çok kolay olmadığını da dile getiren Prof. Dr. Özkan, şunları söyledi:
“Bir inşaat ruhsatı alıp, bina yapılması gibi değil. Altyapıyı hazırlamanız lazım, kendinizi iyi ifade edebilmeniz lazım, daha da önemlisi para bulmanız lazım. İlerlemek için insanların, bunun hakikaten gerekli olduğuna, bunun öncelik olduğuna inanması lazım. Bizde kısa dönem çok önemlidir. Mesela 'Kısa dönemde şu kadar böbrek nakli yapacağız' dendiğinde insanların çok hoşuna gidiyor; ama 'Uzun dönemde biz böbrekleri şöyle yapacağız' dendiği zaman 5 sene sonrayı kimse düşünmüyor. Bizim bu coğrafyanın böyle bir sıkıntısı var. Uzun dönemli düşünemiyoruz. Bugün 'Ben böbrek hücresi üreteceğim' deseniz, 'Ne zaman üretiyorsun?' diye sorarlar. '5 sene sonra karaciğer hücresi üreteceğim, 5 sene sonra belki karaciğer nakli yapmayacağız' deseniz 5 sene çok uzun geliyor insanlara."
LABORATUVAR, PARA ENGELİNE KATILDI
Akdeniz Üniversitesi'nde organ nakli ve kompozit doku araştırmalarına yönelik laboratuvar kurulması için 2 yıldır uğraştıklarını anlatan Özkan, "Önümüzde bir tek maddi imkan kaldı. Bunu da aşarsak çok güzel olacak. Rektörümüz ve başhekim destek oluyor; ancak maddi engele takılıyoruz. Yöneticilerin bu sorunu çözmesi gerekiyor. Bu laboratuvarların benzerlerinin Türkiye'nin birçok yerinde kurulması gerekiyor. Temel bilimlere destek olmamız gerekiyor. Bunun için de uğraşımız devam ediyor. Konuştuğumuz herkesin de bizi anladığını ve destek olacağını umuyoruz" dedi.
'ARAŞTIRMALARI YAPACAK İNSANLARI YURT DIŞINA KAPTIRIYORUZ'
Türkiye'de yapılan kol ve yüz nakillerinin başarılı nakiller olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Özkan, “Nakilleri yapıyoruz. Başarılı, güzel nakiller; ama maalesef bu nakillerde ilaç kullanıyoruz. O zaman tıp, nereye gidiyor? Birincisi, bu nakillere ihtiyaç duyulmayacak yöntemler. İkincisi de yapılan nakilleri daha az komplikasyona yol açacak ilaçlar ve yöntemlerle yapmak. Yani ameliyatı daha az komplikasyona yol açacak ameliyat olarak planlamak ve yaptıktan sonra hastaya sorun yaratmayacak ilaçlar kullanmak. Ayrıca bir de gelecekte bunların hiçbirine ihtiyaç duymayacak değişik yöntemler ki bunlar belki 20, belki 40 sene sonraki yöntemlerdir" diye konuştu.
Yurt dışına gittiklerinde bu nakillerin Türkiye'de yapıldığını gururla söylediklerini kaydeden Özkan, “Ama yurt dışında insanların en çok takıldığı şey, Türkiye'de araştırmanın az yapılıyor olması. Bu, sadece organ nakliyle ilgili değil tabi. Biz, maalesef bu araştırmaları yapacak insanları da yurt dışına kaptırıyoruz. İnsanlar, 'öğreneyim' diye gidiyor yurt dışına, çoğu geri dönmüyor. Neden bu çalışmaları bizim ülkemizde yapamıyoruz?" diye konuştu.
'MAALESEF BAĞIŞ ARTIŞ İVMESİ YAKALANAMADI'
Kompozit doku naklinin hayat kurtarıcı olmadığını; ama kaliteyi artırıcı ameliyatlar olduğunu dile getiren Prof. Dr. Özkan, “İki kolunuz yok, yüzünüz, gözleriniz açıkta kalmış, nefes alamıyorsunuz. Bu tip ameliyatlardan bahsediyoruz. Şu anda listede bekleyen onlarca kol hastası, daha az olmakla birlikte belirli sayıda yüz nakli bekleyen hasta var. Kayıtlı, onaylı, çift kol nakli bekleyen hastalar var. Bunların çoğunluğu genç hastalar ve bir şekilde bu ameliyatların yapılması gerekiyor. Bunlar için belli oranda çalışmalar devam ediyor" dedi.
Nakillerle ilgili Sağlık Bakanlığı ile Akdeniz Üniversitesi'nin desteğinin belirgin olduğuna da vurgu yapan Prof. Dr. Özkan, şöyle konuştu:
“Bu tür ameliyatlar, büyük ameliyatlardır. Sağlık Bakanlığı'nın desteği olmadan bu ameliyatlar yapılamaz. Bu aşamada sorun yok. 'Peki hangi aşamada sorun var?' derseniz bağışçı çıkması lazım. Bu aşamada bizim beyin ölümü olan hastalardan bağışlara ihtiyacımız var. Çünkü bunlar, canlıdan yapılan ameliyatlar değil. Maalesef bağış artış ivmesi yakalanamadı. Biz böbrek, karaciğer naklini belirgin sayıda yapan bir ülkeyiz; ama bunların çoğu canlıdan yapılan nakiller. Mecbur kalındığı için yapılan nakiller. Birinin sağlığı için bir başkasına çok düşük de olsa risk vererek, organların alınıp, nakledildiği ameliyatlar. Bizim önerdiğimiz, sadece kadavradan nakil; ama kadavra bağışları da istendiği gibi maalesef artmıyor. Bununla ilgili engeller, hep sorulur; ama bir türlü bulunamaz yanıtı. Bence kültürle ilgili. Dini boyutunu herkes anlattı. En üst otoriteler, dini boyutta bir sakıncası olmadığını anlattı. O nedenle dini gerekçeler, geçerli gerekçeler değil. O zaman kafaların değişmesi lazım. Bunun için biz özellikle organ nakli haftalarında insanlara organ bağışını anlatıyoruz. Bugün belki senin ihtiyacın olmayabilir; ama belki yarın olacaktır."
'ALMASINI BİLİYORUZ AMA VERMESİNİ BİLMİYORUZ'
Geçmiş dönemde başkalarından yakınları için organ alıp, yakını vefat ettiğinde başkaları için organ vermeyen aileler tanıdıklarını söyleyen Özkan, “Almasını biliyoruz; ama vermesini bilmiyoruz. Bu, bir borç değil; ama bu insanın erdemliliğiyle ilgili bir şey. Belki o anda acınız yüksek olabilir; ama birkaç gün sonra bağışladığınız organlarla çok mutlu olabilirsiniz. Acınız bir miktar azalabilir. O zaman nerede eksiğimiz kalıyor? Bizim mutlaka bağışa ihtiyacımız var. Çünkü toprağa giden bir dokunun bir insana mutluluk, hayat verdiğini görüyorsunuz. Bizim takıldığımız kısım, bu bağış kısmı" dedi.
'YURT DIŞINDAN TEKLİFLERİ GERİ ÇEVİRDİĞİM İÇİN PİŞMANLIK DUYMADIM'
Yurt dışından çok teklif aldığını; ancak hiçbirini kabul etmediğini dile getiren Prof. Dr. Özkan, bundan dolayı pişmanlık duymadığını vurguladı. Özkan, “Çok şükür, hiç pişmanlık duymadım. Belli zamanlarda kızdığımız şeyler oluyor; ama onlar geçici süreçler" dedi. Yurt dışına gidildiğinde genel olarak hep 'ikinci sınıf' durumda olunduğunu da söyleyen Prof. Dr. Özkan, “Yaptığınız yayınlarda bile hep sorumlu yazar sorulur. Sorumlu yazar olma ihtimaliniz çok düşüktür. Dolayısıyla bu işlerin, bu ülkede yapılması gerekir. Çalışmaları burada yapalım, diye can atıyorum ben. Bizim ülkemizde de bir şeyler üretilebilsin. Bizim ülkemizde yapılanları insanlar satın alsın. Turizmde şu kadar kaybımız var, dediğinizin 50 katını oradan karşılayabilirsiniz" diye konuştu.
Selma KUNAR/ANTALYA, (DHA)