Kendisi de uzun süre satışçılık yapan Ufuk Koç, iki yıl boyunca 427 satışçıyla görüşüp bir sağlık ve stres anketi çalışması yapmış. Sonuçta ortaya çıkan birbirinden ilginç hikayeleri ve hiç de iç açıcı olmayan sağlık istatistiklerini Kurşun İşlemez Satışçı kitabında toplamış.
Yer Antalya... Zorla randevuyu koparan satışçı on beş dakika için bile olsa müşterisini görüşmeye ikna ettiği için mutlu, mobilya mağazasına doğru yollanıyor. Mağazadan içeri girdiğinde müşterisini soran satışçı hiç beklemediği biçimde 'Ahmet Abi çıktı' cevabıyla karşılaşıyor. 'Ama nasıl olur? Bu saat için anlaşmıştık!' Satışçımızın baskıları işe yaramıyor, Ahmet Bey kayıp, bulunamıyor. Satışçı inatçı. 'Ben beklerim' diyor ve bir koltuğa oturuyor. Mağazadakiler 'Ahmet Bey bu saatten sonra gelmez' deseler de inat ediyor, çıkmıyor oradan. Süre uzarken, canı sıkılmaya başlıyor. Yerinden kalkıp mobilyaları inceliyor. Yataklar, kanepeler, komodinler... Derken bir dolabın önüne gelip kapağını açıyor... Sürpriz!
Satışçının dolabın içinde ne gördüğünü tahmin etmeniz zor olmasa gerek. Hikayedeki satışçıyı da, müşteriyi de hayal ürünü sanmayın. Soru sorma ve dinleme özürlü, müşterisini bunaltan satışçı Deniz kadar; satışçıların çenesinden bunalmış, onları ezmekten çekinmeyen bir kurumsal müşteri olan Alper kadar gerçek kişiler. Tıpkı işlerinde pozitif düşüncenin etkilerini kullanmaya çalışan İdil ve Ceyhan, arkadaşları ve müşterileri arasında dağınıklığıyla ün salmış Barış, telefonda randevu almaktan sürekli kaçan Şule gibi...
ÜNLÜ MARKALARIN ÇALIŞANLARI
Bu 'enteresan' kişilikler Kurşun İşlemez Satışçı kitabının, en az onlar kadar enteresanlıklara sahip 427 kahramanından birkaçı. Kendisi de iş yaşamının önemli bir kısmını satışçılık yaparak sürdürmüş, halen kurumsal eğitmenlik ve danışmanlık hizmetleri veren Ufuk Koç'un yazdığı kitap, satışçıların yaşadığı sağlık problemlerine odaklanıp onlara çeşitli öneriler sunuyor. Türkiye'de bir ilk olan kitabını iki yıl boyunca finans, gıda, medikal, iletişim, turizm, lojistik gibi sektörlerde çalışan satışçılarla, anket yöntemiyle çalışarak hazırlamış. Katılımcıları Avivasa, Centrury 21 Emlak, Unilever, Yudum Gıda, Bayer Kimya, Fritolay, Tamek Gıda, Betek Filli Boya, Wella System Professional gibi tanınmış şirketlerde çalışanlar arasından seçmeye dikkat etmiş.
SATIŞÇILARIN YÜZDE 30'U HASTANELİK
427 kişinin katıldığı stres ve sağlık anketinin istatistikleri hiç de hoş sayılmaz. Her yüz satışçının yedisi her gün ya da haftanın en az üç günü aynı saatlerde başlayan ağrılardan şikayetçi. İş sırasında 100 kişiden 60'ının beli, 55'inin sırtı ve boynu tutuluyor. Yarısından fazlası uzun zamandır deliksiz uyku uyuyamıyor, uykularında hesap kitap yapıyor. Yine yarıdan fazlası ciddi sindirim problemleriyle uğraşıyor. İş için kullandıkları telefonları 24 saat açık, hobileri yok, sürekli bir yorgunluk hali içindeler. Önemli bir kısmının beslenmesi sabahları poğaça, öğlen ekmek arası döner, lahmacun, akşam ise kebapla geçiyor. Yanındaki arkadaşında obezite sorunu varsa kendisinin de kilo alma hızı artıyor. Anketin iki ilginç göstergesinden biri; katılan iki kişinin kendilerine iyi bakmalarının bir sonucu olarak, 25 yıllık iş yaşamlarında doktora hiç gitmemiş olmamaları. Buna karşılık diğer dikkat çekici gösterge, ankete konu edinilen rahatsızlıkların hepsini birlikte yaşayanların oranının yüzde 30'u bulması.
Koç'un bilirkişilerden destek alarak yazdığı kitapta 'en tembel' insanın bile uygulayabileceği çeşitli egzersizler, karma diyet öneren beslenme reçeteleri yer alıyor. Ankette strese, duygusal çöküşe neden olan belli başlı durumlar da sorulmuş. Sonuçlara göre satışçılar kaç yıllık tecrübeye sahip olurlarsa olsunlar önce yüzlerine bakılmasını istiyorlar. Göz teması kurmayan bir müşteriyle görüşmek başa gelebileceklerin en kötüsü. İstenmeyen durumların ikinci sırasında görüşmelerin ertelenmesi geliyor; yani yine reddedilmek. Ürün iadesi ya da sözleşme iptali haberini almak ise üçüncü...
Koç'a, haberin girişindeki hikayeyi de hatırlatarak soruyoruz; 'İyi de insanlar satışçılarla neden göz göze gelemiyorlar, neden kaçma gereği duyuyorlar?' Bu durumu mantığa değil duygusallığa dayalı bir yapıya sahip olmamıza bağlıyor; 'Hayır diyemediğimiz ve 'hayır'ın anlamını bilmediğimiz için!' (Akşam / Eyüp Tatlıpınar)