Bilinen gerçek. Avrupa genelinde aşırı sağ yükseliyor. Onları sistem dışarıda tutan engeller de birer birer yıkılıyor. İtalya'da siyasi kökleri neo-faşist bir partiye dayanan Başbakan Giorgia Meloni şu anda İtalya'nın en sağcı hükümetine liderlik ediyor. İsveç'te merkez sağ hükümet, parlamento çoğunluğu için Neo-Nazi kökenli bir parti olan İsveç Demokratları'na güveniyor. Hollanda'da, Faslı göçmenlere "pislik" diyen Geert Wilders, geçen Kasım ayında seçimi kazandı, oradaki merkez sağ partiler, bir hükümet koalisyon koalisyonu oluşturmak için onunla müzakere yapmayı kabul etti. Örnekler çoğaltılabilir.
* * * *
Soru şu. Bu gelişme ne kadar tehlikeli ? Faşist kökenlere sahip partilerin yükselişi gerçekten Avrupa'yı altüst edebilir mi? Anketlere bakılırsa bu partiler, Haziran’daki seçimde 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu'ndaki sandalyelerin dörtte birini kazanabilir. Avrupa Komisyonu'ndaki üst düzey yönetici pozisyonlarını ellerine alabilirler, kendi ülkelerindeki muhafazakar siyaset üzerindeki etkilerini artırabilir. Bu durumu sakinleştirici iyimser görüşlerin geçerliliği yok. Genelde göçmenleri günah keçisi ilan eden bu partilere destek arttıkça dramatik bir tehdit de paralel olarak artıyor.
* * * *
Her ne kadar ‘tarihten ders almak gerek‘ önemli olsa da tarihçilere göre tarihi dersler üç nesil sonra siliniyor. Faşist hükümetler yönetimindeki 20. Yüzyıl Avrupa'sını saran felaketlere ilişkin uyarılar, yabancı düşmanı milliyetçi hareketlerin 21. Yüzyıl‘daki destekçilerinde yankı uyandırmıyor sanki. Avrupa'nın 1914 ile 1945 yılları arasındaki kolektif felaketi, birçok insan için eski bir tarih gibi görünüyor. Bunun da pek çok sosyolojik sebebi var tabii… Günümüzde siyasi ağırlığın sosyal medyaya kaydığını, parlamentoların ve partilerin daha marjinal bir hale geldiğini görüyoruz.
* * * *
New York Times gazetesinin Paris Bürosu Şefi Roger Cohen, Fransa’daki aşırı sağı irdelerken şöyle yazıyordu; Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından küreselleşmeyle ve akıllı telefonun ortaya çıkmasıyla daha eşitsiz, daha kutuplaşmış toplumlar oluştu. Siyasi ortak alanlar küçüldü. Ilımlı sağ ve ılımlı sol birçok insan için birbirinden ayırt edilemez hale gelmeye başladı. Kitlesel göçe verecek cevapları yoktu. Uzun süredir Avrupa toplumunun temel taşlarından işçi sınıfı, artan eşitsizlik, azalan gelirler karşısında duyulan hayal kırıklığının bir ifadesi olarak toplu halde göçmen karşıtı sağa göç etti.
* * * *
Meslektaşımın yazdıklarına ekleyecek pek çok şey bulunabilir. Örneğin, kitlesel göç. 2022’de AB’ne yaklaşık 5,1 göçmen gelmiş. Tabii hepsi düzensiz, kaçak göçmen değil. Ama bu sayı bir önceki yılın iki katından fazla. Özellikle yaşlanan nüfus, bunun kendilerinin ve önceki nesillerin uzun süredir para ödediği sosyal güvenlik üzerinde muazzam bir mali baskı oluşturduğundan, geniş çapta öfkeleniyor. Göçmenlerin iş gücü, toplumlara sağlayabileceği faydalar gözden kaçırılıyor. Bunun yerine yardımlardan yararlanan göçmenlere odaklanılıyor. Bu da aşırı sağa retorik bir silah sunuyor. Yabancı düşmanlığı ve ırkçılık aşırı sağcıların temel karakteristiğidir.
* * * *
Buna İslam düşmanlığı da eklenebilir. ‘Oylama gününde sadece bir soru var. İslamlaşmış bir Avrupa mı istiyorsunuz, yoksa Avrupalı bir Avrupa mı?‘ Bu tercih sorusu, Fransız aşırı sağının yükselen yıldızı Marion Marechal tarafından, partisinin Haziran ayında yapılacak Avrupa seçimleri kampanyasının başlangıcında ortaya atılmıştı. Kışkırtıcı bir konuşmaydı. Marechal kışkırtıcı konuşmasında, Avrupa'nın istikrarsızlaştırmak istendiğini iddia etti. Göçten yararlanan birçok yabancı güç ve İslamcı örgüt tarafından kuşatma altındaki" bir Avrupa'dan bahsetti. Fransa‘da aşırı sağın önündeki bariyere “la digue” ya da baraj adı veriliyor. Bent kapakları artık Fransa'da artık sonuna kadar açılmış.
* * * *
Evet, Anketler aşırı sağdaki güçlerin tarihsel olarak Avrupa siyasetine hakim olan Sosyalistler ve Hıristiyan Demokratlardan oluşan büyük koalisyonu sona erdirme şansını gösteriyor. Endişe verici bir durum ama pratikte böyle bir işbirliği zor da olabilir. Merkez sağ liderler yalnızca AB yanlısı, NATO yanlısı, hukukun üstünlüğü yanlısı partilerle ittifak yapacaklarını söylüyor. Bu, Avrupa'nın aşırı sağ partilerinin önemli bir kısmını en azından şimdilik dışlıyor. Ama unutmayalım Victor Hugo ne diyor. ‘Hiçbir şey imkansızdan daha yakın değildir.‘